Yaş : 32
Kayıt tarihi : 11/12/08
Mesaj Sayısı : 369
Yer : Adana'Lı
|
Konu: Jack London Perş. Ocak 22, 2009 1:18 pm |
|
|
(1876-1912) San Francisco'da John Griffith Chaney adıyla 12 Ocak 1876'da doğan Jack London insanın doğaya karşı hayatta kalma mücadelesini anlattığı romanlarıyla tanındı. Gezgin bir astrologun oğluydu ancak annesi hamile kaldığında babası bu çocuğun kendisinden olmadığını düşünerek onu reddetti. Jack doğduktan sonra annesi bir marangozla evlendi. Ailesiyle birlikte 1880'de Kalifornia'dan Alamada'ya göç ederek bir çiftliğe yerleşti. Bir süre sonra üvey babası Oakland'da pansiyon işletmeciliğine başladı London da gazete dağıtıcılığı yaparak ailesinin bütçesine katkıda bulunuyordu.
İlk okulu 13 yaşında bitirerek bir konserve fabrikasına işçi olarak giren Jack London iki yıl sonra bir kayık aldı ve sahilde istiridye çalmayı alışkanlık haline getirdi. Deniz merakı istiridye çalmaktan ibaret değildi elbette. Genç London 17'sine geldiği 1893 yılında bir fok balığı gemisine tayfa olarak yazıldı. Aynı yıl bu gemide yaşadığı deneyimleri öyküleştirerek Japonya Açıklarında Tayfun adıyla edebiyat yarışmasına katıldı ve kazandı.
Sık sık iş değiştiren yazar bir elektrikçinin yanında çırak olarak çalıştığı sırada her şeyi geride bırakmaya ve hiçbir amacı olmaksızın Amerika'yı bir baştan bir başa dolaşmaya karar verdi. 1896'da üniversite eğitimi almak istedi. Berkeley Üniversitesi'nin giriş sınavlarına katılarak başarılı oldu. Öykülerinin yanı sıra gazetelere siyasal ve ekonomik sorunları dile getirdiği makalelerini göndermeye başladı. İnsanın insanca yaşamasını sağlayacak sistemin sosyalizm olduğuna inana ve bu düşüncesini makalelerinde dile getiren London üniversitedeki muhafazakâr profesörlerin tepkisiyle karşı karşıya kaldı. Bu nedenle eğitimini tamamlamadığı halde Berkeley Üniversitesi'ndeki eğitimini bıraktı. Yazarlık düşlerinin gerçekleşmediğine inandığı için 1897'de altın aramak üzere Alaska'ya giden London ailesini de yaşadığı Oakland'a altın bulmakta başarılı olamadığı gibi bir de skorbüt hastalığına yakalanmış şekilde döndü. O yıllarda kendisine posta idaresince sunulan iş teklifini yazarlık tutkusu tarafından geri çevirdi.
20. yüzyılın ilk yılında Kurt Kanı adlı kısa öykü derlemesini yayınlayan London gerilim dolu öykülerine doğa olaylarını romantik bir tülle örtmeyip onları bütün vahşilikleriyle olduğu gibi anlattı. Aynı yıl özel dersler vererek yaşamını devam ettiren Elizabeth Maddern adlı bir öğretmenle evlenerek iki çocuk babası oldu. Maddern - London çifti beş yıl sonra boşandı. Çok sayıda öyküsünün yanı sıra siyasal denemeler sosyal ve eleştirel röportajlar kaleme alan yazarın sosyalist tutumu edebiyattaki insan imajıyla göze çarpacak biçimde zıtlık oluşturuyordu. Eserlerinde kadınlara yer tanımayan erkek dünyasının propagandasını yaptığı gibi kuvvetlinin gücünü ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunuyordu.
Kısa roman denemesi "Vahşetin Çağrısı"nda efendisinden çalınan ve kızak çekme işinde kullanılmak üzere Alaska'lı bir adama satılan Buck adlı köpeğin maceralarını anlattı. Bu eserin kahramanı Buck vahşetin yasasını derinleştirerek bir kurt sürüsünün lideri haline gelmiş ve güçlünün dünyadaki hakimiyeti ortaya çıkmıştır.
Aynı yıl yazdığı Deniz Kurdu adlı öyküsünde ise yaşam kavgasının bütün dehşeti gözler önüne serilir. Yanında çalışanların yanı sıra bütün insanlara küçümseyerek bakan kaptan Wolf Larsen ile etik değerlere önem veren ve insan onurunu savunan kazazede yazar Van Weyden'in arasındaki ilişki anlatılılır. Eleştirmenler London'un "Deniz Kurdu"ndaki Larsen tiplemesi beslediği ve saklamaya gerek duymadığı sempatisi yüzünden suçladılar. Eleştirmenlere göre London ünlü felsefeci Friedrich Nietzche'ye dayanarak üstün insan teorisini savunuyordu. 1904'te Ruslar ile Japonlar arasında çıkan savaşa muhabir olarak katılan London resmi makamlardan izin almaksızın cephe içine kadar girdiği için Japonlar tarafından tutuklandı. Sonunda niyetinin sadece gazetecilik yapmak olduğu anlaşılarak serbest bırakılan yazan ülkesine döndükten bir yıl sonra Charmian Kittredge ile evlendi ve ABD'nin çeşitli bölgelerine giderek yaptığı konuşmalarda sosyalizm için taraftar toplamaya çalıştı.
Hitler Almanya'nın olduğu kadar dünyanın kaderini belirleyen düşüncelerini yaymaya çalışmaya başlamadan yıllar önce; 1906'da Jack london'un faşizmin yayılışını öngördüğünün bildirgesi olan Demir Ökçe adlı romanı tamamladı. İşçi temsilcileri parlamento seçimlerini tamamladıktan sonra sermaye sahiplerinin diktatörce iktidarı ele geçirmesini anlatan roman kamuoyunda büyük yankılar uyandırdı. 1905'ten sonra çıkan roman ve öykülerinde doğanın yabanıl yüzünü gösteren yazar bunun en iyi örneğini "Beyaz Diş" ve "Yanan Günışığı" adlı çalışmalarıyla verdi.
Denize olan tutkusunu hiçbir zaman kaybetmeyen London 1907'de karısıyla birlikte bir yelkenli ile çıktığı dünya turunu planladığı biçime ulaşamasa bile iki yıl sonra erdirdi. Teknede yaşadığı yıllarda ünlü romanı "Martin Eden"ı yazdı. Zengin bir ailenin kızına aşık olan gemicinin sevdalı olduğunu kıza kendini kanıtlamak amacıyla edebiyata yönelmesini anlatan romanın kahramanı bu amacına ulaşsa bile ne yazık ki manevi olarak doyuma ulaşamaz. Hayatı boyunca alkole karşı verdiği mücadeleyi anlattığı Bir Alkoliğin Anıları'nı yazdığı sırada alkolle olan ilişkisini daha da derinleştirdi. Bu duruma bir de evliliğinde baş gösteren sorunlar ile çevresi tarafından anlaşılamadığı hissi de eklenince London depresyona girdi. Girdiği bunalımdan kurtulamayan Jack London 22 Ekim 1916'da Kaliforniya'da bulunan çiftliğinde kendini zehirleyerek yaşamına son verdi.
Eserleri Romanları: Vahşetin Çağrısı (The Call of the Wild 1903) Demir Ökçe (The Iron Hell 1906) Beyaz Diş (White Fang 1906) Martin Eden (1909) Yanan Günışığı (Burning Daylight 1910) Bir Alkoliğin Anıları (John Barleycorn. Alcoholic Memoirs 1913) Öykü: Deniz Kurdu (The Sea Wolf 1903)
|
|